SATIRLARIM VE ARASINDA KALANLAR...





4 Aralık 2010 Cumartesi

Kısaman

"İnan"ılası kadar görmemek, asıl görülmesi gerekeni
 gör(e)medikten sonra...

7 Kasım 2010 Pazar

Kısaman


Bugünlerde yoğun duygular yaşıyorum hayata dair. İçselleştiremediklerim var, hayata dahil olduğu halde. Hayatıma dahil oduğu halde bana uzak olanlar...
Yakınlaştıramadıklarımdır belki de bunlar, yakıştıramadıklarımdır...
23.03.2010


5 Kasım 2010 Cuma

HİÇ ÇIKMA HAYATIMDAN

     Ellerimin arasında yavaş yavaş soğuduğunu hissettiğimde, ayrılık vaktinin geldiğini anlamıştım. Gitme zamanı gelmişti... Hissedebildiğim kadar sıcaklığın kalana dek bırakmadım seni, dokunmaya devam ettim. Dudaklarımın seninle son buluşuşu da gerçekleşecekti birazdan, biliyordum. Son yudumum olacaktın. Mutluluğum hiç bitmesin istiyordum oysa, yapabildiğim kadar yavaş hareket ediyordum bu yüzden. Ama, geçen her dakika daha da soğuduğunu, benden uzaklaştığını da hissediyordum.
     Başlangıçta içimi ısıtan sen, saatin ibresi zamanın kıvrımlarında yukarılara doğru yol alırken soğuyordun. Soğudukça daha çok tükettim seni; sense tükendikçe daha çok soğudun...
     Oysa ne çok isterdim, aramızdaki ilişki hep aynı sıcaklıkta kalabilsin. Avuçlarımın arasından bambaşka dünyalara gitmemeni, hep benimle kalabilmeni ne çok dilerdim.
     Ne çok bağlıydım sana.
     Gözlerimi yeni güne ilk açtığımda, tekdüze geçen bir 50 dakikanın ardından beni seninle buluşturacak olan melodiyi duyduğumda, bardaktan boşanırcasına yağan kış yağmurunu sıcak nefesini hissederek seyretmekte olduğumda ve sayamadığım daha bir çok zamanda, hep en yakınımda; avuçlarımdaydın. Bir yandan ellerimi, bir yandan da içimi ısıtırdın. Varlığınla huzurum eşzamanlıydı. Dudaklarımla buluştuğunda tarifi imkansız bir rahatlık hissederdim. Bu an hiç bitmesin; hep böyle sürsün derdim içimden. En yorgun, en sıkıntılı, en üşüyor hissettiğim zamanlarda hep seni arardı gözlerim, ellerim. Beni bir tek sen rahatlatırdın çünkü. Yokluğun dayanılmaz olurdu bu yüzden...
     Ama, sen de diğerleri gibiydin işte; diğerleri gibi tükenip beni kendimle başbaşa bıraktın. Hepiniz aynıydınız...
     Hepiniz aynıydınız da, bir ben hep aynıydım. Hiç vazgeçemedim senden ve de senlerden. Farklı mekanlarda da olsa, ben, hep senlerle birlikte oldum. Her birinden aynı keyfi aldım ama her biri, yine senin gibi yok olup gittiler anımdan. Hep aynı sonla buluştum...


Olsun...
Yine de mutluyum. 
Yine de vazgeçmeyeceğim.
Yine çok seviyorum seni ve de
sevmeye devam edeceğim
ÇAYIM :)...




29 Ekim 2010 Cuma

Kısaman

Uzun boylu sevdam benim... 

Kısaman

Kendimi keşfe çıktım, senle karşılaştım...

09/07/2010

Eskilerden...

Bir şey daha var hayatımızda paylaştığımız
Gökyüzünden başka;
Yalnızlığımız...
Fiili ayrılığımızı birleştirmeye yetmiyor
Geçen günlerle öğrendiğimiz ortak yanlarımız.


Gözlerindeki sonsuzluk bana yüreğimdeki soğuk yalnızlığımı hatırlatıyor.
Yalnızlıklarımızın karşıtlıkları çekiyor belki de bizi birbirimize.
Sen kalabalıkların içinde yaşıyorsun yalnızlığını ,
Bense yalnızlığımla kalabalıklaşarak başlıyorum
Sensiz geçecek bir güne daha...


02/12/2009

7 Ekim 2010 Perşembe

İlginç Bir Denklem...

Bol sıfırlı bir hayatla başlayıp, sıfırlarının başına "1" koyabilmiş insanlar vardır hani. Başarı öyküleri vb. başlıklar altında yazılmış kitap, dergi ve bilumum yayınlarda hep okuruz hikayelerini. Uzun ve zorlu yolculuklarını, ardından bugünlere nasıl geldiklerini dinleriz. Bu tür insanların hayat hikayelerinde ortak olan pek çok nokta bulunabilir ama benim en çok dikkatimi çeken de "iyi bir eğitim" hatta "eğitim" al(a)mamış olmaları. Türk Hukuk Sitesindeki  forum alanlarından birinde bu konuyla bağlantılı bir yazıya ve ilginç bir denkleme rastladım biraz önce. Söz konusu yazı " İlkokul mezunu işadamları neden bir profesörden daha fazla kazanır?" sorusuyla başlıyor ve doğal olarak kendini okutuyor. Denklem, hepimizin bildiği ve de günlük hayatta sıkça kullandığı 2 cümlenin formülize edilmesinin ardından fizikten bildiğimiz bir başka formülle değerlendirilmiş. Netice ise ironik...
  Denklem şöyle:

Bilgi güçtür.     Zaman paradır.       Güç= iş / zaman

Bilgi = Güç        Zaman = Para         Eşitlikteki ifadeler denklemde yerine yazıldığındaysa;

                                       Bilgi = İş / Para

                               Para = İş / Bilgi


sonucu ortaya çıkıyor. Bu eşitlikten matematiksel olarak birçok çıkarım yapılabilir elbette. En öne çıkanları ise galiba şöyle:

& Bilgi sıfıra yaklaşırsa ya da sıfır olursa para sonsuza gider...(Ne kadar az bilirsen o kadar çok kazanırsın)
&Sabit bir gelire sahip olmak istediğinde, bilgin ne kadar çoksa o kadar çok iş yapman gerekir...

Bir başka çıkarımsa:

& Para sıfıra yaklaştığında ya da sıfır olduğunda bilgi sonsuza gider. Bu da bilgisinden başka bir şeyi olmayan alimlerin, bilgelerin teorisi zannedersem...


Sonuç olarak, matematiksel ifadelerle anlamlı bir kavramlar silsilesi oluşmuş.

23 Eylül 2010 Perşembe

Ölüm Üzerine Şöyle Bir Düşündüm De...

   Ödüllü bir karikatüre rastladım bugün. Köpek, mezara günlük gazeteyi getiriyor. Daha önce getirdikleri de dokunulmamış şekilde oradalar. Sahibinin mezarı bu besbelli. Birçok şey düşünülebilir bu kare üzerine ama benim aklıma ilk gelen sadakat oldu. Sadakat, sevgi, vefa belki de ... Bir köpeğin sadakati, sevgisi, vefası...
   Biz insanlar da öyle miyiz? Sahi, bu köpek kadar olabiliyor muyuz sonsuzluğa gönderdiklerimiz için? Onun yaptığı gibi yaşatabiliyor muyuz hayatımızın bir bölümünde, gidenleri? 
    Ölümü sadece ölen yaşıyor, ne derseniz deyin...Ölümün acısını yaşıyoruz biz; ölümü değil. Ölen, ölüyor; bizse yaşamaya devam ediyoruz. Ölüm ne demek bilmiyoruz ve asla öğrenemeyeceğiz de. Ta ki bizi bulana kadar...
     Bir karikatürün aklıma getirdikleri bunlar. Bir de çok sevdiğim bir hocamın bir karikatürünü anımsadım bu karikatürü görünce.Hayatında önemli bir yere sahip olan, çok değer verdiği babasının ölümünün ardından, onu düşünerek çizdiğini sanıyorum. Birebir aynı konuyu işlemeseler de benzeşiyorlar. Onu da ekliyorum.