SATIRLARIM VE ARASINDA KALANLAR...





26 Ekim 2011 Çarşamba

Böylesi Daha İyi

Kuytularda kal,
Çıkma ortaya.
Yitirilmiş ol!

Rastlaşma gözlerimle.
Minilmiş vefanla büyü
Ve yok ol!

Sen olma artık bende
Son ol!

25 Ekim 2011 Salı

bir hayaldin,
gökkuşağından kayabilmek gibi,
mitleşen hazine sandığına ulaşabilmek gibi...
bir yabancıydın seni sevdiğimde,
kayıtsızca izlediğimde,
söylenmeyeni
kendimden bile gizlediğimde...

20 Ekim 2011 Perşembe

24 Şehidimize İthafen...

Anne, buralar soğuk, ötelerden hissettiğim sevginle ısınıyor bedenim.
Kalp yanımdan bir sıcaklık yayılıyor vücuduma.
Hayat zor buralarda, donuk ve ağır.
Kamuflajım, silahım ya da postalım değil ağır gelen,
Tertibimin bir soysuzun kurşunuyla gözlerimin önünde şehadete erişmesi.
"Hakkını helal et" derken ben de ölüyorum onunla annem.
Bakan ama artık görmeyen
Gözlerini kapatıyorum.
Son kez bakmak istediği sevdiceklerinin resmi kalmış avucunda,
Kana bulanmış.

Tertibim üşürken hızla, ben de üşümeye başlıyorum annem.
Ama sen geliyorsun aklıma ısınıyor bedenim.
Kalp yanımdan bir sıcaklık yayılıyor vücuduma.
Korkularım var elbet benim de.
Ama 3-5 çapulcunun hain mermisi değil korktuğum,
Bir dağın, sarp bir kayalığın yamacında ölmek de değil.



Korktuğum,
Huzuruna geldiğimde ellerini öpüp koklayamayacak durumda olmak.
Seni duyamayacak,
Sen öpüp koklarken beni, sana dokunamayacak olmak.
Önceleri uzaktan hissettiğim sıcaklığını,
Sen bana dokunurken hissedemeyecek olmak.

Şehit olmak değil benim korktuğum,
Seni görmeden bu mertebeye erişmek.
Seni düşünememek ve ısınamamak korktuğum.

Yüzünü son bir kez görmeden şehit olmak istemiyorum annem...




Resimler (sırasıyla):  Şehit Er Eyüp Çolakoğlu, Şehit Er Yunus Yılmaz, Şehit Er Birol Elmas.


Çukur (ca)

Daha ıslak yanaklarımız kurumadan, gözlerden damlayan yaş yolculuğunu bile tamamlayamadan 24 acı haber daha geldi.

24 şehit...

Kelimeler boğazımda düğümlenirken çığlıklar yükseliyor Anadolu semalarından. Kısa öykülerinin başlığı olacak cümleler dökülüyor en kıymetlilerinin ağızlarından :
"Yavrum, kuşum öldü mü?" 
"Böyle olsun diye mi büyüttüm?"
 ...

Astsubay Kıdemli Başçavuş İbrahim Geçer - Konya (Akşehir)
Jandarma Üsteğmen Murat Bek (Yozgat)
Jandarma Er Koray Özel - Adana (Feke)
Uzman Çavuş Mustafa Aslan - Çorum
Jandarma Komando Onbaşı Yavuz Çoban - Aksaray
Er Eyüp Çolakoğlu - İstanbul
Piyade Astsubay Bilal Özcan - Bilecik


Jandarma Çavuş Birol Elmas - Sakarya
Piyade Er Ufuk Bozkurt - Kırklareli (Vize)
Jandarma Komando Er Süleyman Kalkan - Isparta (Yalvaç)
Jandarma Komando Er Mehmet Çetin - Aydın (Nazilli)
Jandarma Er Mesut Cengiz - Hatay (İskenderun)
Er Mehmet Ağgedik - Elazığ
Er Reşit Ercan - Elazığ


Uzman Çavuş Halil Özdoğru - Sinop
Piyade Onbaşı Fikret Özer - Samsun
Jandarma Er Fevzi Kazak - Gaziantep


Er Yunus Yılmaz - Ankara
Piyade Çavuş İdris Çam - Kahramanmaraş
Er Hüseyin Güldal - Kocaeli
Jandarma Piyade Onbaşı Soner Ateşsaçan - Artvin (Yusufeli)
Onbaşı Mesut Kazanç - Erzurum
Er Ramazan Akın - Ağrı (Hamur)
Piyade Er Ahmet Tuncel - Bitlis (Mutki)





19 Ekim 2011 Çarşamba

Güroymak Denklemi

Bitlis-Güroymak= bombalı saldırı + 5 şehit polis + 3 sivil ölü

Bir terör denklemi daha. Bu denklemin tek bilinmeyeni var : "Bu zulüm ne zaman bitecek?" sorusu. Siyasiler çarpışadursun olan, hikayesi henüz yazılmamış hayatlara, henüz kurulmamış ya da kurulmuş çiçeği burnunda yuvalara oluyor. Olan, özlemle yüklü yüreklere, yollarda kalmış gözlere oluyor. Olan, tadılmamış hayallere oluyor.

Acı, salgın bir hastalık gibi her geçen gün büyüyerek yayılıyor. Birbirini hiç görmemiş, belki hiç tanışmamış insanları ortak paydada buluşturuyor, gözyaşlarını birbirine iliştiriyor.

"Çember daralıyor, terör örgütü köşeye sıkıştı..." açıklamaları geliyor devlet erkanından. Peki ya öte tarafta pervasızca genişleyen çember ne olacak? Hani şu kederle yüklü, ağıtla dolu olan ?...

Bu denklem artık çözülmeli.
Şehitler "sonsuz ()" a ulaşmadan...