SATIRLARIM VE ARASINDA KALANLAR...





13 Temmuz 2015 Pazartesi

İnsanların bazı yanıtlardan saklanmaya çalışırken gidebileceği pek çok yer vardır. Kuytular, karartılmış sessizlik, yalnızlık adımları ve maviler. Yanıtların sorunun sahibine ulaşmaması beklenendir, ümit edilendir ama kara kıyamet olur bulur o cevaplar sahibini. Hüsran dolu koca bir cümledir çoğu kez de. Bir tek cümle. İşitildiğinde kişisel kıyametinizle yüzyüze gelirsiniz. Büyük buluşma ve mizan kurulur. Sorgu başlar. Biz; insan olma deneyimi yaşayan ruhsal varlıklar, ömür dediklerinde ekseriyetle bu döngüyü yaşarız. Sorular çoğaldıkça durum giderek sarpa sarabilir. Bu yüzden ki o sorular ya hiç sorulmamalı ya da cevaplarıyla yüzleşmeye gönüllü olunmalıdır. Belki din dediklerinde salt itaat kaidesi de bu kaynaktandır. Düşünme! Kurcalama! Dibine kadar bilme her şeyi! Nihayetinde çok da ciddiye almamalı hayatı. Zaten tecrübe ettiklerimizi toplasak ismine en ziyade hiçlik yakışır.  

10 Temmuz 2015 Cuma

Ben en çok baharla uyandım mevsimlere,
Sözcüklerimde en güzel yaz çiçekleri.
Papatyalara ihtiyacım yok,
Sevda avuçlarımda.
Bir rüzgar esse
Yamaçlarımdan,
Gökyüzü ile buluşurum.
Yıldızlara uğrar,
Toplarım ödünç bıraktığım sevinçleri.
Kucak dolusu sevda ile 
Sev'mekten türemiş her kelime benimle 
O denli bütünleşik ruhum
Sevgi ile, sevilen ile 
Sevda ile.
Cennete ait her müjdeyi
Kanatlarında bulurum sevdanın. 
Kalbim çehremde günle buluşur. 
Ölümsüzlük sihri dökülür dilimden.
Dileyenleri için iksire dönüşür.
Ve dünya yeri masalsı diyarlara
Bir bahar düşündürür bu cümleleri
Cümlesine değil de hem; bir tek bende.
Aslında bir de değil; her bahar.
Her bahar cennet
Evet, kışları da severim ama,
Ben en çok baharla uyandım mevsimlere.
Sözcüklerimde en güzel yaz çiçekleri. 
Bir rüzgar esse
Yamaçlarımdan.
Kanatlarım biter 
Ve yolculuğum başka baharlara...

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Bazı yanlışlar içindeki en doğruları bile perdeler. Örneğin ortam hatası. İlk resimdeki her detay çok önemlidir. En fazla göze çarpan, ana figürlerle birlikte yerleşilen alandır.  

Kadın ve erkek. 
Tanışmıyorlar. Bir bankta birbirlerini tanımadan yan yana oturmuş, şehre sırt vermiş, denizi seyrediyorlar. Sessizce. Birazdan tanışacaklar. Önce kısa birkaç cümle. Genel, soyut ve her kimsede bulunanlardan. Sonra kişiselleşen cümleler, kişiselleştirilmiş bir konuşma ve bitirilemeyen sohbet. Hani sabahlara kadar yapılanlardan. İkili, anlık gelişen konuşmalarından duydukları lezzetten vazgeçmek istemeyecekler ve o an büyük bir aşk doğacak aralarında. Ve adım adım bütüne. Bu resim bize bunu anlatıyor, biz de imrenmeli bir ah geçirip sıradaki hikayeyi merak ediyoruz...
Bir otogar... 
Şehirlerin bağlantı noktası. Kavuşmayı, ayrılıkları; sevdayla karışık hüzünleri, eskimeyen hikayeleri ve henüz başlamamışlarını, bir de yarım kalanlarını tabi ve  geçişi zor her hissi aynı anda yüreğinde taşıyabilen alan. Öyle ki, bir alan ancak bu kadar en çok sevilirken en çok acı uyandıran olabilir. Gözyaşıyla nemli hem de...
Kalabalıkların içinde yolunu bulmaya çalışan genç kızımız kendisini takip eden bir çift gözden habersiz. Geldiği yerin nüfusunun bir ilçeye ancak tekabül ettiği bir şehirde otogarın kalabalığı çok da şaşırtmamış onu fakat gözden kaçırdığı, orada zamanın ışıktan çok daha hızlı olduğu. Bavulu yükünü ağırlaştırdıkça zaman daha hızlı akıyor. Yolu uzuyor. Yürümek giderek daha zor. Ve... Bir merdiven. Kalan son gücü de işte o an tükendi. Ve O... Sıyrılıp geldi kalabalıktan. "Yardım edebilir miyim?..." dedi. Hayır demenin imkanı yoktu yoklukta. Ve hikaye böyle başladı... Bildiklerimizden bir senaryo. Alışılmış. Ve hiç göze batmaz. Anlatılabilirdir. 
Bir başkası...
Devam edilen enstrüman kursu. Bir ney kursu diyelim. Ulvi notalardan uhrevi ezgilere ulaşmak çabasında iki nefes. Ney üflemek zor. Alveollerini şişiren hava, ses çıkarmaya yetmiyor. Çabaladıkça hırslanıyor, hırslandıkça daha yapamıyorlar. Yeteneklerinin zamana gereksinimi var. Hüsran dudaklarında. Kaçamak bakışmalar, gülümseme ve bir kıvılcım. Sonra kabullenme. Nihayetinde ise, onları buluşturan ney değil  artık; elleri...

Klasikleşmiş klasikler...

Böyle başlar bizde hikayeler. Böyle yazılır, çizilir ve çekilir. Öylesine böyledir ki hayali dahi değişmez. Anısı önce yazılır; sonra yaşanır. En son aşama ilanıdır. Anlatılır, anlatılır, anlatılır...

Bu yüzdendir; vitrin önemlidir, camekan.
Mekan, fon önemlidir; perdenin ardı.
Figürlerin alanı.

Bu yüzdendir, bazı yanlışlar içindeki en doğruları bile perdeler. 
Yanlış mekanlar. 
İradi olsa da seçilmişse de, bazı mekanlar yanlıştır. 
Kıymetsizdir. 
Belki içindekiler eşsizdir ama göz perdelendi bir kez...