Ankara'nın ve şubat ayının soğunun birleştiği acayip soğuk bir cuma sabahında işe doğru yola çıktım. Durağa doğru ilerlerken fark ettim ki hala uyanamamışım. Öyle ki, o acayip soğuğu bile hiç tınlamıyor vücudum. Derin nefes alışverişleriyle ciğerlerimi soğuk hava deposu haline getirmemin dahi hiçbir etkisi yok. Allah Allah, bu da ne ola ki sabah sabah diye düşünürken ego servisim uzaktan bana göz kırpıverdi. Madem uyanamıyorum, o halde uykuma kaldığım yerden devam ederim yolculuğumda diye düşündüm ve arkalardan sakince bir koltuk seçerek koltuğuma kuruldum. Kulaklığımı taktım, gözlerimi kapadım ve dış dünyayla temasımı kestim. Enfes yolculuğum başlamıştı. Birkaç durak sonra keskin bir parfüm kokusu ile uyandım. Yanımdaki koltukta gençlerden bir adam oturuyordu. Sabah sabah parfüm şişesine batıp çıkmışçasına yoğun ve keskin bir koku ile buram buram kokuyordu. Ben bile o kadar parfüm sıkmamışımdır hayatımda. Acaba nereye gidiyordu bu genç adam. Merak ettim. Bir yandan da bu erkekleri biz kadınlar bu hale getiriyoruz diye düşünmekten kendimi alamadım. Sahiden; erkek kelimesinin önüne koyulan metroseksüel, bakımlı, pirezentabıl vb sıfatlar hep biz kadınlar sayesinde (ya da yüzünden) diye düşünüyorum. Zira kendisi için süslenen ve bakımlanan bir erkek ihtimalini almıyor hafsalam. Kadınlar olmasaydı en bakımlı erkek nasıl olurdu acaba?... Ya da "bakımlı erkek" diye bir şey olur muydu?... Acaba ben mi abartıyorum?...Tüm bunları düşünürken gözlerim açılmış, yolu seyretmeye başlamışım... Her ne kadar planladığım gibi sürmese de güzel bir yolculuktu. Ve keşfettim ki, uyanamadığınız sabahlarda ciğerlerinizi parfüm kokusu ile doldurmayı deneyebilirsiniz, işe yarıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder